Hiçkimse ve hiçbirşey göründüğü gibi değildir… Hayat bize sürekli bunu öğretir durur aslında… Görünenin, gösterilenin arkasında ne var.

Şefkatli zannerdersin kimilerini, zira ağzından canımı, cicimi, sevdiceğimi düşürmez, bakarsın küçücük bir kediye tekme atmaktan gocunmaz, arkasına haklı sebebini !!! yapıştırıverir ‘Ben hiç hoşlanmam kedilerden’

Öyle insanlar var ki, yaptıklarından elde ettiklerinden söz ederler durmadan, paraya tamah etmeyen hallerini anlatırlar susmadan, bonkördür onlar, cömerttir… Sonra 3 kuruşluk kahve parasını mesele yapıp kavga çıkarırlar. Yüzlerinde alaycı bir ifadeyle karşısındakini aşağıladığını zanneder bilmez ki aslında yere düşürdüğü kendi onurudur.

Güvenilir zannedersin bazılarını zira yediemin gibi konuşur, kendisinin nasıl da sadık dost olduğunu, ne denli güvenli bir zemin yarattığını anlatıp durur, sonra ilk kahve molasında arkadaşını yerden yere vurur… O arkadaş yerine kalbin kırılır.

Dürüst zannedersin kimi kişileri, zira en büyük değerim dürüstlük diye bar bar bağırır. ‘Ben yalana katlanamam’ sözleriyle cilalar durur cümlelerini ama kuyruğu ilk sıkıştığı anda nasıl da yalanla çıkarmaya çalıştığını görürsün o kuyruğu sıkıştığı yerden…

İşte bütün bu haller kalpleri yordular, öyle insanlar gördüm ki zaten yoktular…

Ne yapsak ne yapsak da, kendimizi bu zanlardan arındırsak.

Görmezden mi gelmeli, insanlık hali mi demeli?

Bilsek bilsek kendimizi bilsek, olmaya çalıştığımız değil de olduğumuza mı varsak?

Ya da boş versek öyle mi kalsak?

İnsanın kör noktası kendisi, göremiyor ettiklerini,

İş ahkam kesmeye gelince bıçak keskin, dil mahir…

Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama

Kabahatin çoğu sende, canım kardeşim… diyor şair